Türkiye, stratejik konumu ve zengin kaynaklarıyla birçok ülkenin dikkatini çeken bir ülke. Ancak bu zenginlik, ülkedeki çocukların yaşam koşullarını iyileştirmek konusunda yetersiz kalıyor. Zengin bir ülke olarak kabul edilen Türkiye, ne yazık ki dünya genelinde çocuk yoksulluğu sıralamasında üst sıralarda yer alıyor. Bu durum, toplumsal adalet ve eşitlik adına önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Dickens’ın eserlerinde sıkça karşılaştığımız zengin ve yoksul kesim arasındaki uçurum, günümüzde maalesef gerçek bir tablo olarak yaşanıyor. Çocukların geleceği için harekete geçme zamanının geldiği düşünüldüğünde, bu konuda daha fazla farkındalık yaratmak gerekiyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2022 yılında ülke genelinde yoksulluk oranı %21 seviyelerine ulaşmış durumda. Öte yandan, Türkiye'de her dört çocuktan birinin yoksulluk sınırı altında yaşadığı tahmin ediliyor. Eğitimden sağlığa birçok alanda etkilenen çocuklar, hayatta kalmak için gerekli temel ihtiyaçlara bile ulaşmakta güçlük çekiyor. Sağlık hizmetleri, eğitim fırsatları ve beslenme gibi hayati unsurlar, çoğu zaman yoksulluk sınırının altında kalan ailelerin çocukları tarafından erişilemez hale geliyor. Bu durum, gelecekte onların potansiyelini ve topluma katılımını ciddi şekilde etkiliyor.
Çocuklar, bir ülkenin geleceği ve gelişiminin en önemli yapı taşlarıdır. Ancak, yoksulluk içinde yetişen çocuklar, eğitim, sağlık, oyun ve sosyal gelişim açısından ciddi dezavantajlar yaşıyorlar. Eğitim sisteminin yetersizlikleri, ailelerin maddi imkansızlıkları ve sosyal hizmetlerin eksiklikleri, bu çocukların hayatta daha zor bir yol kat etmelerine yol açıyor. Çocuklar, her şeyden önce eğitime erişim hakkına sahiptirler. Eğitim, bir çocuğun hayatındaki en önemli unsurlardan biri ve bu iki yönlü bir sorundur; hem bireysel gelişim hem de toplumu ileriye taşıyacak bir unsurdur. Çocuklara sağlıklı bir gelecek sunmak için, tüm bu unsurları göz önünde bulundurarak kapsamlı stratejiler geliştirilmesi gerekiyor.
Sonuç olarak, Türkiye gibi zengin kaynaklara sahip bir ülkenin, çocuk yoksulluğu konusunu görmezden gelmesi mümkün değil. Dickens’in eserlerinde yaşanan toplumsal adaletsizlik, günümüz Türkiye’sinde de farklı bir biçimde sürüyor. Zengin ülkeler, kendi içlerinde yoksullukla mücadele etme sorumluluğunu taşımaktadırlar. Çocukların sağlıklı, eğitimli ve sosyal olarak aktif bireyler olarak yetişmesi için gerekli adımların atılması, toplumsal bir görev olarak karşımıza çıkıyor. Eğitimden sağlık hizmetlerine, sosyal yardımlardan istihdama kadar geniş bir yelpazede mücadele zorunludur. Bu konudaki farkındalığı artırmak, yalnızca toplumun değil, geleceğimizin de menfaatine olacaktır.