Hakkari, Türkiye'nin doğusunda yükselen dağlarının arasında sıkışmış bir şehir. Göz alıcı manzaraları ve zengin kültürüyle tanınan bu bölge, son zamanlarda bir başka konu ile gündeme gelmiş durumda. Yılan korkusu nedeniyle yaşadığı psikolojik travma sonucu üç kez düşük yapan bir kadın, yaşadığı kabusu tüm detaylarıyla paylaşıyor. Bu durum, yılan korkusunun yalnızca bir korkudan öte, bireylerin yaşam kalitesine etkilerini gündeme getiriyor. Hakkari'deki bu trajik hikaye, hem bölge halkının hem de uzmanların dikkatini çekmeyi başardı.
Yılanların insanlar üzerindeki korkutucu etkisi bilinen bir gerçektir. Ancak, bu korkunun aşırılığı bireylerin yaşamlarını nasıl etkileyebilir? Hakkari'de yaşayan Ayşe (29), yılan korkusunun yaşamını nasıl alt üst ettiğini ve yaşadığı üç düşük olayını nasıl tanımladığını şöyle anlatıyor: “Yılanların her an beklenmedik bir yerden çıkabileceğini düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Artık evde yalnız kalmak bile benim için bir kabusa dönüştü.” Korkusu, yalnızca psikolojik değil, fizyolojik etkiler de yarattı. Stres, kaygı ve panik ataklar, Ayşe'nin doğurganlığı üzerinde olumsuz bir etki yarattı ve bu durum sonucunda üç kez düşük yaptı. Uzmanlar, bu tür aşırı korkuların, bireylerin vücut kimyasını ve hormonal dengesini etkileyebileceğini belirtiyor. Psikologlar, korkunun insanda yarattığı etkiyi göz ardı etmenin, sadece ruhsal değil, aynı zamanda fiziksel sağlık üzerinde de çok ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurguluyorlar.
Hakkari'deki yılan korkusu, sadece bireysel bir sorun olmaktan çok, toplumsal bir mesele haline geldi. Ayşe'nin hikayesi duyuldukça, pek çok kadın ve erkek benzer korkularını dile getirmeye başladı. Yılanların sıkça görüldüğü bu bölgedeki halk, doğal yaşam ile insan yaşamı arasındaki dengeyi korumak gerektiğinin farkında. Ancak, toplumda yaratılan yanlış algılar ve yetersiz bilgi, bu tür korkuları tetikliyor. Yerel halkın, yılanları tehdit olarak görmek yerine, ekosistemlerin bir parçası olarak değerlendirmesi gerektiği üzerinde duruluyor.
Ayşe, yaşadığı durumu yalnızca bir kişisel travma olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir ders olarak görüyor: “Korkularımız üzerine konuşmalıyız. Eğer bu konuda daha fazla destek ve bilgi alsaydık, belki de bu süreci çok daha sağlıklı atlatabilirdik. İnsanlar yılanlarla karşılaşan ilk bireyler değil, ama birlikte bu korkuları aşabiliriz.” Bu durum, yerelde daha fazla farkındalık yaratmak, eğitim süreçleri geliştirmek ve destek mekanizmaları oluşturmak adına önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Sonuç olarak, Hakkari'deki bu olay, yılan korkusunun sadece bireysel bir sorun olmayıp, daha geniş toplumsal dinamiklerin bir parçası olduğunu gözler önüne seriyor. Ayşe’nin hikayesi, pek çok insanın yaşadığı korkularla yüzleşmesi ve bu konuları kamuoyunda daha fazla tartışması gerektiğini ortaya koyuyor. Toplum olarak, korkularımızdan kurtulmak için birbirimize destek olmalı ve bu tür psikolojik sorunlar üzerinde açıkça konuşmalıyız. Hakkari’de yaşanan bu olay, hem bireysel hem de toplumsal dönüşüm sürecinin kapılarını aralayabilir. Her bireyin sağlıklı bir yaşam sürmesi için duygu ve düşüncelerini açık bir şekilde ifade etme hakkı vardır ve bu hak teslim edilmelidir.