Son yıllarda, otizm spektrum bozukluğu (OSB) genç kadınlar arasında giderek daha fazla teşhis ediliyor. Bu durum, hem tıbbi hem de sosyal alanlarda önemli tartışmalara yol açıyor. Olası nedenler ve toplum üzerindeki etkileri ile ilgili birçok hipotez üzerinde durulurken, araştırmalar sonuçlarının dikkate alınması gereken boyutları ortaya koyuyor. Peki, genç kadınlarda otizm vakalarının artışının ardındaki sebepler nelerdir? İşte, bu soruya dair kapsamlı bir inceleme.
Otizm, bireylerin sosyal etkileşim, iletişim ve davranış alanlarında zorluklar yaşadığı bir nörogelişimsel bozukluktur. OSB, genellikle erken yaşlarda belirginleşir ancak çeşitli belirtiler, ergenlik döneminde veya erken yetişkinlikte de ortaya çıkabilir. Genç kadınlar üzerindeki etkilere bakıldığında, otizmin klasik belirtilerinin yanı sıra kadınlara özgü bazı zorluklar da gözlemlenmektedir. Örneğin; kadınlar sıklıkla sosyal normlara uyum sağlama çabası içinde olduklarından, belirtilerini gizleme ve kendilerini 'normal' gibi gösterme eğilimindedirler. Bu durum, aslında var olan sorunların zamanla daha fazla belirgin hale gelmesine yol açıyor.
Ayrıca, araştırmalar genç kadınlar arasında otizm vakalarının artışını, toplumsal cinsiyet perspektifinden de incelemekte. Kız çocukları genellikle daha erken dönemlerde göz önünde bulundurulmazken, erkek çocuklarda daha sık görülen belirtiler nedeniyle otizm tanısı konulması daha yaygındır. Bu durum, zamanla genç kadınların otizm teşhisi almasının daha az yaygın olduğu anlamına gelebiliyor. Ancak son zamanlarda, kadınların belirtilerinin daha iyi anlaşılması ve tanının daha erken konulması ile vakalarda ciddi bir artış gözlemleniyor.
Birçok araştırmacı, genç kadınlarda artan otizm vakalarının genetik ve çevresel faktörlerden kaynaklandığını öne sürmekte. Genetik yatkınlık, otizm spektrum bozukluğunun en büyük tetikleyicilerinden biri olarak kabul ediliyor. Belirli gen mutasyonları ve kalıtsal faktörler, bireylerin otizme yatkınlığını artırabilir. Bu durumda, kadınların genetik yapıları ve hormonel değişimlerinin otizm üzerindeki etkileri de inceleniyor. Örneğin, bazı çalışmalarda, kadınlarda östrojen hormonunun otizmle ilişkili genleri nasıl etkilediği üzerine çalışmalar mevcut.
Diğer bir etken ise çevresel faktörlerdir. Beslenme alışkanlıkları, hamilelik ve doğum sürecindeki komplikasyonlar, annelerin yüksek stres seviyeleri gibi durumlar, genç kadınların otizm riskini artıran önemli başlıklar arasında yer alıyor. Özellikle pandemi dönemiyle birlikte yaşanan psikolojik etmenlerin de etkisi yadsınamaz. Toplum olarak yaşadığımız stres, kaygı ve belirsizlik, genç kadınların ruh sağlığını doğrudan etkileyerek otizm vakalarının artışını tetikleyebilir.
Bunların yanı sıra, teknoloji ve sosyal medya kullanımının da bu noktada dikkate alınması gereken bir diğer önemli faktör olduğu düşünülüyor. Genç kadınlar sosyal medya platformlarında daha çok zaman geçirdikçe, iletişim becerilerindeki bozukluklar daha görünür hale gelebilir. Ayrıca, çevrimiçi topluluklar yoluyla yaşanan sosyal etkileşimler, genç kadınların otizm belirtilerini gizlemekte daha da zorlanmalarına yol açabilir.
Sonuç olarak, genç kadınlarda otizm vakalarının artışı karmaşık bir durumdur ve çeşitli faktörlerden kaynaklanmaktadır. Bu artış, sadece bir tıbbi durum olarak değil, aynı zamanda toplumsal anlamda da ele alınmalıdır. Toplumda danışmanlık hizmetleri, eğitim programları ve destek gruplarının artırılması, hem farkındalığı artıracak hem de sorunların daha sağlıklı bir şekilde ele alınmasına katkıda bulunacaktır. Genç kadınların otizmle ilgili yaşadığı zorlukların anlaşılması, daha etkin çözüm yollarının geliştirilmesine olanak tanıyacaktır.