İstanbul'da yıllar önce yaşanan bir cinayet vakası, geçtiğimiz günlerde mahkeme kararı ile yeniden gündeme geldi. Genç bir kız olan Erva'nın katledilmesi ve ardından cesedinin parçalanması, Türkiye'de derin bir üzüntü ve öfke dalgası yaratmıştı. Mesele, sadece bir cinayet vakasından ibaret değil; bu olay, aynı zamanda toplumun toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın cinayetlerine karşı duyduğu önemli hassasiyetin bir göstergesi haline geldi. Sürecin ardından verilen mahkeme kararı, tüyler ürpertici olayın yarattığı etkiyi daha da derinleştirdi.
2019 yılında, 17 yaşındaki Erva'nın kaybolduğu haberi aile ve akrabalarını derin bir kaygı içine soktu. Yapılan araştırmalar, Erva’nın son olarak bulunduğu yerdeki tanıklardan yola çıkarak, cinayet araştırmasını derinleştirdi. Nihayetinde, Erva'nın kaybolmasından birkaç gün sonra, genç kızın parçalanmış cesedi bir ormanlık alanda bulundu. Olayın aydınlatılması için yürütülen operasyonlar, katil olarak tespit edilen şahısın daha önce de benzer suçlardan dolayı sabıka kaydına sahip olduğunu ortaya çıkardı. Erva'yı katledip, cesedini parçalara ayırarak yakan bu kişi, cinayet sonrası kayıplara karışmış ve uzun süre yakalanamamıştı.
Aradan geçen yıllar boyunca, Erva'nın ailesi adalet arayışını sürdürdü. Mahkeme, yapılan uzun süreli delil toplama süreçlerinin sonunda katili cezai sorumluluk ile yargılamaya tabi tuttu. Geçtiğimiz haftalarda sonuçlanan duruşmalarda, sanığın bir kez daha duracağı mahkemedeki tavırları dikkat çekti. Hem psikolojik durumunun analizi hem de o gün yaşananların detaylı bir biçimde ortaya konulması, mahkemenin kararına büyük etkide bulundu. Toplum ve medya, davanın sonuçlanmasını büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu.
Sonuç olarak Erva'nın katilinin aldığı ceza, birçok insanın tepkisine neden oldu. Katilin, duruşma sonunda 'Canavarca hisle kasten öldürme' suçundan ömür boyu hapis cezası ile yüz yüze gelmesi, zihinlerde bir nebze olsun rahatlama sağladı. Ancak bu cezanın, toplumda daha geniş bir tartışma konusu haline geleceği kesin. Herkesi derinden yaralayan bu olay, kadın cinayetleri ve şiddet politikalarını yeniden gözden geçirme gerekliliğini ortaya koydu.
Erva'nın acılı ailesi, mahkeme sonuçları sonrasında yapmış olduğu açıklamada, ‘Adaletin yerini bulmasından memnunuz; ancak bu tür olayların bir daha yaşanmaması için toplumun birlikte hareket etmesi gerektiği inancındayız’ dedi. Bu tür olayların önlenmesi adına kanunların sertleştirilmesi ve eğitimin artırılması gerektiğini vurguladı. Bu cinayet, yalnızca bireysel bir faciadan ibaret değil, aynı zamanda insanlık hâlâ aynı sorunlarla yüzleşirken, göz ardı edilemeyecek büyük bir sorun olduğunu tüm topluma anımsatmış oldu.
Bunun yanı sıra uzmanlar, kadın cinayetleri konusunun sadece mahkemelerde sonuçlandırılacak bir durum olmadığını ifade ediyor. Eğer toplumsal bir dönüşüm sağlanmazsa, bireylerin hayatlarının tehlikede olmaya devam edeceği vurgusunu sıkça dile getiriyorlar. Üstelik bu tür vakaların, toplumda nasıl bir yankı uyandıracağı da merak konusu. Ve bir soru var: "Bir gün acaba değişim gerçekleşecek mi?"
Cinayetle ilgili olarak sosyal medya üzerinden düzenlenen kampanyalar, kamuoyunu duyarlılığa davet ederek, kadın hakları savunucularının bir araya gelmesine ve genç bireylerin bu konudaki farkındalığını arttırmasına yardımcı oldu. Erva'nın kaderi, yalnızca bir genç kızın trajik sonu değil, aynı zamanda aynı acıyı yaşayan binlerce kadın için bir simge haline geldi. Bu noktada, toplumun bir bütün olarak kadın cinayetleri ve şiddette çözüm yolları arayışına ağırlık vermesi gerekiyor.
Eğer gerçekten bir değişim yaratmak istiyorsak, buna cesaretle adım atmamız gerekiyor. Bu cinayet, yalnızca bir ceza davası olarak kalmamalı; bunun arkasında yatan toplumsal dinamikleri sorgulamak ve değiştirmek, hepimizin sorumluluğudur.