Son günlerde dünya ekonomisi, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın açıklamaları ve siyasetteki etkileri nedeniyle yeni bir krizle yüzleşme riski taşımaktadır. Trump, 2024 başkanlık seçimleri için tekrar aday olduğunu duyurduktan sonra, sıkı mali ve ticaret politikalarını savunmaya başladı. Bu durum, sadece ABD içinde değil, tüm dünya pazarlarında endişelere yol açtı. Uzmanlar, Trump’ın potansiyel yüksek etkileri nedeniyle global ekonomideki belirsizliğin arttığını vurguluyor.
Trump’ın uyguladığı politikalar, yalnızca iç ekonomi üzerinde değil, dünya ekonomisi üzerinde de yıkıcı etkiler yaratmıştı. Özellikle ticaret savaşları ve uyguladığı tarife artışları, küresel tedarik zincirlerini sarstı. Kurumsal kararlarda belirsizliğin artması, birçok şirketin yatırım planlarını ertelemesine sebep oldu. Bunun sonucunda da tüketime yönelik bir yavaşlama gözlemleniyor. Ekonomistler, Trump'ın tekrar iktidara gelmesi durumunda, bu uygulamaların yeniden gündeme geleceğine kesin gözüyle bakıyor. Bu da, ABD’nin ticari partnerleriyle olan ilişkilerinin daha da gerilmesi anlamına geliyor.
Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, Trump’ın mali politikaları ve mesajlarının, enflasyon ve faiz oranları üzerinde de etkisi olduğu görülüyor. Yüksek enflasyon döneminde, Trump’ın sert ekonomi söylemleri, piyasalarda panik havasını artırdı. Ekonomistler, bu tür belirsizliklerin varlık fiyatlarını olumsuz etkilediğini ve resesyon olasılığını artırdığını belirtiyor. Özellikle yatırımcılar, piyasalardaki düşüşlere karşı tedbir alırken, bu belirsizliğin ne denli uzun süreceği sorusu gündemde kalıyor.
Dünyanın dört bir yanındaki yatırımcılar ve ekonomistler, Trump’ın siyasi etkilerinin yanı sıra, Amerika’nın yerel ekonomisinde de potansiyel bir resesyon korkusunu tartışıyor. 2022 yılından bu yana birçok ülkede yaşanan ekonomik durağanlık, bu olası resesyonun tetikleyici faktörleri arasında gösteriliyor. Amerika Birleşik Devletleri, dünya ekonomisinin motoru olduğu için, buradaki herhangi bir etkilenme, tüm ülkeleri etkileyecek ciddi sonuçlar doğurabilir. Analistler, Trump'ın olası yeniden kazanmasının, bu süreci daha da derinleştirebileceğine dikkat çekiyor.
Özellikle, Trump’ın enerji politikaları da Consensys Economic Group tarafından eleştirilirken, fosil yakıtların teşvik edilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının göz ardı edilmesi, iklim değişikliği ile mücadelede olumsuz etkiler yaratıyor. Tüm bu faktörler, hem yerel pazarlarda hem de küresel ölçekte resesyon riskini artıran unsurlar arasında sayılabilir. Uzmanlar, bu ekonomik dengesizliklerin, hem ABD’de hem de diğer ülkelerde işsizlik oranlarının artmasına neden olacağı konusunda uyarıyor. İşsizlik oranındaki her artış, tüketime doğrudan yansıyacak ve onları daha fazla etkileyerek ekonomiyi zayıflatabilir.
Kur dalgalanmaları, tedarik zincirindeki aksamalar ve yüksek işsizlik, Trump’ın politikalarının başka bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde piyasalardaki belirsizliklerin sona ermesi ve istikrarın sağlanması, bu tür belirsizliklerin aşılmasına bağlı olacaktır. Öte yandan, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin Trump’ın potansiyel politikalarından etkilenmesi, ekonomik büyüme ve gelişim üzerinde kalıcı olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Sonuç olarak, Donald Trump’ın ekonomik politikalarının yeniden açığa çıkma riski, hem ABD hem de dünya ekonomisi adına endişe verici bir durum yaratıyor. Resesyon riski, büyümeyle ilgili tüm verileri sorgulanır hale getirirken, yatırımcılar ve ekonomistler dikkatle gelişmeleri izliyor. Eğer Trump tekrar siyasette etkili olursa, bu durumun küresel düzeye yansıması uzun süre tartışılacaktır. Kıtanın yanı sıra, dünya genelindeki tüm ülkeler bu değişimden nasibini alabilir ve var olan ekonomik dengeleri köklü bir şekilde etkileyebilir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin de bu süreçten kaçınması oldukça zor görünüyor.