Türkiye’nin dört bir yanında zanaatkarların hikayeleri, sadece bir işten ibaret değildir; bu hikayeler aynı zamanda kültürün, geleneğin ve aile bağlarının güçlü bir yansımasıdır. 74 yaşındaki Ali Usta, 66 yıl boyunca babasından öğrendiği yöntemleri titizlikle uygulayarak hem mesleğinin inceliklerini hem de değerlerini gelecek nesillere aktarmayı amaçlıyor. Ali Usta, zanaatkarlık mesleğini oğlu Mehmet’e devretmenin heyecanını yaşıyor. Geride bırakacağı zanaat mirası, sadece bir iş değil, aile geleneğinin sürekliliği anlamına geliyor. İşte bu sıcak ve samimi hikayede, Ali Usta’nın hayatı ve oğlu Mehmet ile olan ilişkisi, mesleğin nasıl nesilden nesile aktarıldığını gözler önüne seriyor.
Ali Usta, 8 yaşında babasıyla birlikte çırak olarak başladığı zanaat hayatına, bugüne kadar edindiği deneyimlerle dolu bir yolculuk olarak bakıyor. İlk başlarda daha çok gözlemci olarak kalmış olsa da, zamanla ustası olan babasının yanında aktif çalışmalara katıldı. Kendi gözleriyle öğrendiği teknikler ve kendi el becerisi ile hayata geçirdiği projeler, onu sektörde tanınan bir isim haline getirdi. Ali Usta, bir zanaatkar olarak sadece malzeme ile çalışmaz; aynı zamanda malzeme ile olan ilişkisini, onun ruhunu da anlama çabasını öncelikli ilke olarak benimsemiştir. Bu süreçte her bir eserinin arkasındaki hikaye, ona ilham verdi. Her malzeme, her proje, hayatına dokunan anılarla doluydu.
Ali Usta, şimdi ise oğlu Mehmet’in kariyer yolculuğuna rehberlik etmek için kollarını sıvamış durumda. Oğlunun da bu mesleği seçmesi gerektiğine dair ciddi bir inancı var. Mehmet’in geçmişe saygı duyarak ileriye dönük bakmasını istiyor. Ali Usta, “Ben bu mesleği sadece para kazanmak için değil, kültürümüzün bir parçası olduğu için yapıyorum. Oğluma da bunu öğretiyorum.” diyor. Mehmet, babasından öğrendiği yöntemlerle kendine has bir tarz geliştirmeye başladı bile. Ali Usta, marangozluk ve ahşap işçiliğini sadece ticari bir alan olarak değil, aynı zamanda bir tutku ve sanat olarak görüyor.
Özellikle, babasından kalma geleneksel yöntemleri günümüze uyarlayarak modern tasarımlar oluşturmayı hedefliyor. Ali Usta, her zaman oğluna, “Mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini öğrenmekle kalma, onu nasıl yaşayacağını, nasıl hissedeceğini de öğrenmelisin,” diye nasihat etmekte. Bu süreç, sadece teknik bilgi aktarımından ibaret değil, aynı zamanda bir eşsiz yaşam dersidir. Zanaatkarlığın ruhu, işin ardındaki tutku ve sevgi ile hayat bulur. Ali Usta'nın bu düşünce yapısı, onun ve oğlu Mehmet'in zanaatkarlık yolculuğunda önemli bir yere sahip.
Ali Usta, aynı zamanda mesleğine olan bağlılığını ve sevgisini sadece ailesine değil, çevresindeki insanlara da aşılamaya çalışıyor. Yerel bir atölyede gençlere zanaatın inceliklerini öğretmekte, aynı zamanda düşüncelerini ve deneyimlerini paylaşmakta. Bu, sadece kendi mesleği değil, tüm toplum için önemli bir bilinç oluşturma çabasının parçası olarak değerlendiriliyor. Gençlerin geleneksel zanaatlar konusunda eğitim alması, bu mirasın yaşatılması adına büyük bir adım olarak görülüyor.
Ali Usta’nın elinden çıkan eserler, onun geçmişe duyduğu sevginin ve gelecek için taşıdığı umutların bir yansıması niteliğinde. Yıllar geçtikçe geliştirdiği teknikler, sadece eski model geniş ahşap kapılar veya dayanıklı enstrümanlar değil, aynı zamanda yeni neslin yeteneklerini keşfetmesi için birer araç haline geliyor. Her bir parça, geçmişten bugüne uzanan bir kültür köprüsü oluşturuyor.
74 yaşına girdiği bu noktada, Ali Usta’nın hedefi sadece zanaatını oğluna devretmek değil, aynı zamanda onun bu mirası daha ileri götürmesini sağlamak. Babasından aldığı eğitim ve deneyimler ışığında, Mehmet’in kendi izini bırakacağına ve bu meslek için gerçek bir tutku taşıyan biri olacağına olan inancı tam. Ali Usta, “Zanaat benim kimliğim, ben bu işin içindeyim. Oğlumun da aynı tutkuyu taşıması için her türlü desteği sağlamaya devam edeceğim,” diyerek hislerini bu şekilde ifade ediyor.
Sonuç olarak, Ali Usta’nın yaşam hikayesi, bir zanaatkarlık mirasının nasıl farkındalıkla ve sevgiyle taşındığını gösteriyor. Aile, gelenek ve zanaat birbirine bağlı üç önemli unsurken, Ali Usta ve oğlu Mehmet’in oluşturduğu bu bağ sayesinde, bu mirasın geleceğe taşınması hakkında umut var. Zanaatkarlığın sadece bir meslek değil, bir yaşam tarzı olduğunu anlatan bu hikaye, herkesin kendisine bir şeyler çıkarabileceği bir ders niteliğinde. Ali Usta, emek vererek, sabır göstererek ve sevgiyle yaptığı her işte, yalnızca bir zanaatkar değil, aynı zamanda bir öğretmen ve bir baba olarak da hayatına yön vermeye devam ediyor.